Karaman’dan Erdemli’ye
Bahar geliyor… Güneş, içimizdeki yolcuyu uyandıracak. O zaman “Nereye gidelim?” diye sorarsanız, işte şimdiden bir ipucu size...


Akdeniz kıyıları, yaz aylarında insan akınına uğrar. Büyük kentlerden kopup gelen tatilciler kendilerini tatil köylerine, kıyı kasabalarına, beyaz boyalı evlerin gölgesine atarlar. Kızgın güneşin ter içinde bıraktığı bedenlerini denize bırakmakla geçirirler günlerini. Oysa, yaz sıcağında insanı bunaltan Akdeniz, bahar aylarında bir düş kadar güzeldir. Özellikle yağmur sonralarında havada uçuşan, ama gözle görülmeyen küçücük su damlaları, güneş ışığını bir pırıltı sağanağına dönüştürür. Baharda sizi Akdeniz’e ulaştırabilecek yollardan biri Karaman-Mut-Erdemli hattıdır ki, Toroslar’ın karlı zirvelerini seyrede seyrede denize ineceğiniz bu yol, Türkiye’nin en güzel rotalarından da biridir.
SESSİZLİĞİN İÇİNDE

‘Silifke’nin Yoğurdu’ adını taşıyan halk oyunu ezgisini herkes bilir. Ama bu ezgiyi bilenlerin çoğu, Silifke çevresinin doğal ve tarihi güzelliklerini bilmez. Bu şansı yakalamak için Karaman’dan yola çıkıp 1610 metre yüksekteki Sertavul Geçidi’ni aşmanız gerekiyor. Mut’a 20 kilometre kala, sarı renkli ‘Alahan’ tabelasını göreceksiniz. Döne döne tırmanan aracınız 3 kilometre sonra sizi Alahan Manastırı’na ulaştıracak. Bir yağmur sonrası, orada coğrafyanın sessizliğin içinden nasıl bir görkem çıkardığına tanık olmalısınız. 5. ve 6. yüzyıllar arasında yapıldığı sanılan Alahan Manastırı, Umberto Eco’nun romanlarında geçen mekânları andırır. Duvarları, çözülmeyi bekleyen bir geçmişin anahtar sözcükleri gibi durur. Alahan’a çıkışınızı günbatımına denk getirmeye çalışın. Güneş tepelerin ardında kaybolurken, önce kırmızı, sonra mor bir gökyüzü bırakacak gözbebeğinize.
Yolun devamında Göksu, kanyonları aşa aşa sizinle birlikte Silifke’ye kadar yolculuk edecek. Adı gibi, gök ile suyun sevişmesinden doğan ırmak, Akdeniz’in kucağına bırakılmış bir çocuk gibi durur haritalarda. Bu yolculuğu gündüz yaparsanız, ilginç kaya oluşumlarıyla süslü tepeleri, bozkır ve çam ormanlarını birlikte göreceksiniz. Alahan’dan 65 kilometre sonra Kargıcak’da manzarayı seyrederken, yol kenarındaki kulübelerde satılan mandalina, portakal, muz ve narları afiyetle yiyebilirsiniz.
DOĞANIN MUCİZELERİ

Silifke’de kent manzarası için Kale’ye çıkın. Sonra, kıyıdan uzaklaşmak pahasına Uzuncaburç’a doğru yola koyulun. Silifke ile Uzuncaburç arası, 28 kilometre. Demircili Köyü’nde tarlaların içindeki anıtmezarlar Roma döneminden kalma. Bahçelerde defne ağacının tohumlarını kaynatarak yağını çıkartan kadınlarla konuşabilirsiniz. Yolda, aracınızın önünden tarlakuşları, ibibikler ve kızılgerdanlar geçecek. Dikkat edin, karşıdan karşıya ağır ağır geçen bir bukalemunu ezmeyin!
Uzuncaburç, dört kilometre uzaklıkta bulunan ve eski bir Hitit yerleşimi olan Olba (Ura) kentinin kutsal alanı olarak kurulmuş. Su kemerleri, çeşme, tapınak, tiyatro kalıntıları ve anıtsal kapılar kentin izlerini bugüne taşıyor.
Uzuncaburç’tan geriye dönüp, Silifke’den Erdemli’ye doğru yola çıkarsanız, 23 kilometre sonra Narlıkuyu’ya varırsınız. Ve Cennet ve Cehennem’i yeryüzünde bulabilirsiniz! Yeraltı suları üstlerindeki kireç tabakasını on binlerce yıl aşındırıp tavanı çökerterek Cennet ve Cehennem adı verilen bu çukurları (obrukları) oluşturmuş. Cennet Çöküğü, antik çağda Korykos Mağarası diye adlandırılan bir doğa mucizesi. 70 metre derinliğindeki çukura, merdivenli bir patikayla iniliyor. İnip çıkmak için biraz ‘diz dermanı’ gerekiyor, çünkü yaklaşık 450 basamaklı bir merdiveni var! Bu patikayı izlediğinizde, karşınıza büyük bir mağaranın girişi ve hemen mağaranın ağzında, Meryem Ana’ya itfahen yapılan küçük bir kilise gelecek. Eğer hâlâ yorulmadıysanız mağaranın derinliklerinde bir yolculuk yapabilirsiniz. İşte o zaman çok derinlerden mitolojik bir yeraltı suyunun sesini duyacaksınız. Cennet’in 75 metre kuzeyinde ise, 120 metre derinliğindeki Cehennem çukuru bulunuyor. Çukurun duvarları çok dik olduğundan, inmek çok zor ve tehlikeli... Dilek Mağarası ise, Cennet Çöküğü’ne 300 metre uzaklıkta... Mağaradaki sarkıt ve dikitler, özel bir ışıklandırmayla çok daha etkileyici görünüyorlar. Birbirine bağlanmış koridorlarda yürürken başınıza değecekmiş gibi uçan yarasalarla karşılaşabilirsiniz.
AKDENİZ’İN KIZI

Narlıkuyu’dan doğuya doğru gittiğinizde Akkum’dan sonra sola dönerseniz, dar bir yol sizi Adamkayalar Nekropolü’ne götürür. İlk kilometreler asfaltsa da, sonra küçük sivri taşlarla dolu bir toprak yola dönüşür. Adamkayalar’ın küçücük bir teneke levhaya yazılmış adı silinmişse eğer, mutlaka birilerine sorun. Son 200 metreyi yürüyerek gideceksiniz çünkü. Sonra birden kendinizi dik bir uçurumun kıyısında bulacaksınız. Aşağıda uzanan kanyonun ilerisinde, denizin içinde
bir inci gibi duran Kızkalesi’ni göreceksiniz. Uçurumdan aşağıya iniş, herkesin yapabileceği bir şey değil, ama Adamkayalar’ı da görmek istiyorsanız bu zahmete katlanmalısınız. Bunu başardığınızda derin bir boğazın dik bir yamacına oyulmuş kabartma insan figürleriyle karşılaşacaksınız. Halk tarafından, buraya Adamkayalar denmesinin nedeni, Roma döneminde yapılan işte bu on yedi insan ve bir keçi figürüdür.
Rotanızın en çarpıcı yapısı, Kızkalesi’dir. Silifke’den 25 km sonra Korykos’a, yani Kızkalesi’ne varıyorsunuz. Eski Korykos kentini düşmanlardan korumak için yapılan kale, düşsel bir manzarayla karşılaştığınızı düşündürür size. Bir de söylencesi vardır: Bir zamanlar, kız çocuğu olması için Tanrı’ya yakaran bir kral varmış. İstediği olmuş. Kızı büyümüş. Günlerden bir gün, Kral kente gelen falcılardan birinden, kızının geleceğini öğrenmek istemiş. Kızını bir yılanın sokup öldüreceğini söylemiş falcı. Bunun üzerine Kral, küçük bir adacığın üzerine ak taşlardan bir kale inşa ettirip kızını buraya kapatmış. Kalenin içinde yıllarca hapis hayatı yaşayan prensesi, kendisine gönderilen üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan sokup öldürüvermiş. Söylence, İstanbul’daki Kız Kulesi için anlatılan öyküye ne kadar da benziyor. Bu gezinin en etkileyici anlarını, şafak sökerken Kızkalesi’nin yanından, denizin içinden altın bir top gibi doğan güneşi seyrederken yaşayacaksınız.
Yazımızı bir zamanlar içine suçluların atıldığı ve yırtıcı hayvanlar tarafından parçalandığı söylenen Kanlıdivane’yi anmadan bitirmeyelim. Kanlıdivane, Erdemli’ye 18 kilometre kala, Artıklı Köyü yakınında. Bu büyük çukurun üstünde bir Bizans bazilikası yükseliyor. Jeolojik katmanların çeşitliliği ve çevresindeki kent kalıntıları nedeniyle fotoğraf meraklılarının mutlaka ziyaret etmeleri gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder